Intel Tiger Lake 11.nesil i3 i5 ı7 işlemci

Yeni Intel 10 nm 11.Nesil Intel Tiger Lake İşlemciler, Xe Grafik, EVO Platformu ve Logo



Intel dün yapmış olduğu online etkinlikle beraber sadece yeni 10 nm 11.nesil Tiger Lake temelli işlemcilerini değil aynı zamanda Intel Xe entegre grafik motorunun ilk örneğini, Intel EVO platformunu ve yeni logosunu tanıttı.

Teknik detayların yer aldığı Intel Blueprint Sunumu – Lansman sunumu yerine daha fazla bilgi için özellikle bu videoyu izlemenizi öneririz.

Yeni Intel 10 nm SuperFin Üretim Teknolojisi

Ağustos ayında düzenlenen Intel Mimari Günü’nde tanıtılan yeni 10 nm SuperFin üretim yöntemi, Intel’in oldukça uzun bir zamandır üretim teknolojilerindeki en büyük performans kazancını getiriyor.

10nm+ olarakta nitelendirilebilecek olan 10 nm SuperFin üretim teknolojisi herhangi bir voltaj değerinde öncüllerine göre daha yüksek saat hızları vadederken herhangi bir saat hızında da daha düşük güç tüketimi sunuyor.

11.nesil işlemcilerin üretiminde kullanılacak olan bu yeni üretim düğümü, performans kazancını iki temel teknolojideki gelişime borçlu: 3 boyutlu transistör yapısı diyebileceğimiz 4.nesil Intel FinFet ve SuperMIM (Metal-Yalıtkan-Metal) kapasitörler.

FinFet ve SuperMIM teknolojileri yanında Hi-K materyallerin kullanımı şimdilik Intel’i ve müşterilerini tatmin edecek bir seviyeye taşımış.

TSMC ve Samsung’un da boş durmadığını düşünürsek Intel’in bu zaferi çok uzun vadeli olmayabilir; bu yüzden şirket veri merkezleri tarafındaki ürünleri için bu teknolojinin gelişmiş bir versiyonu üzerinde hali hazırda çalışıyor.

Yeni Intel 11.Nesil Tiger Lake İşlemciler

11.Nesil Tiger Lake işlemciler 10nm SuperFin üretim yöntemiyle üretilmeleri sayesinde daha yüksek saat hızı ve daha düşük güç tüketimi vaadediyor. Vaadediyor diyoruz zira henüz bağımsız olarak test edilmiş değiller.

İşlemcinin yapısını incelediğimizde mobil Tiger Lake’in kalbinde Willow Core kod adlı Hyper Threading destekli maks. 4 çekirdek yer alıyor; HT sayesinde maks. 8 izleğe ulaşılıyor. Willow Core çekirdekleri 4.8 GHz hıza çıkabiliyor. Çekirdek sayısı maksimum 4 dedik zira 2 çekirdekli modellerde mevcut. Şirket mevcut Ice Lake işlemcilere göre %24′ kadar performans artışı vaadediyor.

Bellek kontrolörü de güncellenmiş ve modernize edilmiş: 4266 MHz LP4/x belleklerde 32 GB, 3200 MHz DDR4 belleklerde 64 GB’a kadar destek sunuyor.

Entegre grafik tarafında ise Intel’in yeni bebeği Intel Iris Xe karşımıza çıkıyor. 96 işlem ünitesine kadar çıkan Iris Xe, Intel’in büyük silahlarından birisi. 4 adet 4K monitörü sürebilmesi yanında 1 adet 8K 60 Hz monitör sürebiliyor. Ama Displayport 2.0 ve HDMI 2.1 desteği mevcut değil. Iris Xe ile Dolby Vision desteği de geliyor – HDR içerik için iyi bir haber bu.

HEVC’ye ek olarak donanımsal AV1 çözümleme özelliğiyle medya tüketimi konusunda işlemcinin ciddi artısı var.

AMD’nin Zen2 ile beraber son kullanıcılara sunduğu PCIExpress 4.0, Tiger Lake ile beraber mavi takımda da yerini almış.

Wi-Fi 6(Gig+), Thunderbolt 4.0 desteği, kamera desteği ve görüntü işleme için 6.nesil imaj işleme ünitesi (IPU6), Intel Gaussian & Nöral Hızlandırıcı ünitesi, işlemci üzerindeki üniteleri birbirine yüksek hızla bağlayan çarşaf yapı, Tiger Lake’in öne çıkan diğer özellikleri.

Tüm bu heyecan verici özellikler aslında Tiger Lake ailesinin en heyecan verici kısmı değil.

Intel Tiger Lake ile büyük bir adım atarak monolitik işlemci mimarisini modüler bir yapıyla evrimleşecek şekilde değiştiriyor.

Tiger Lake ailesi eskisine nazaran çok daha fazla özelleştirilmiş işlem ünitelerinin hepsini bir araya getirecek yüksek hızlı bir çarşaf yapıyla birleşmesiyle oluşuyor.

Örneğin yapay zeka uygulamalarını hızlandırmak için Intel GNA 2.0 Gaussian & Nöral Hızlandırma Ünitesi, özellikle sesle yönetilen yapay zekaya sahip asistanlar vb. işlemler için çok düşük enerji tüketimiyle birlikte genel amaçlı işlemciden daha yüksek performans sunuyor.

Bunun gibi pek çok özelleşmiş işlem ünitesi, Intel’in akıllı cep telefonlarda kullanılan Apple A serisi, Qualcomm Snapdragon serisi veya Samsung Exynos serisi gibi yüksek watt başına yüksek performansı daha düşük enerji tüketimiyle sağlamasına imkan tanıyor.

Yeni Intel EVO Platformu ve Project Athena

Öncelikle Intel EVO platformunun ne olmadığı ile başlayalım: EVO farklı bir işlemci, teknoloji vs değil; sadece Intel’in belirlemiş olduğu bazı özelliklere göre sertifikalandırdığı ve logosunun kullanmasına izin verdiği bir pazarlama platformu.

Teknik olarak geçmişteki Intel Centrino platformu ile benzer.

Bir taşınabilir bilgisayarın Intel EVO logosunu taşıyabilmesi ve Intel’in sertifika programından geçebilmesi için gerekli resmi şartlar şu şekilde sıralanmış:

  • Pil kullanımı esnasında Windows işletim sisteminde belirli bir akıcı kullanım deneyimi ve düşük cevap süresi
  • 1 saniyeden kısa sürede uykudan uyanma
  • Full HD ekranlı bir sistemde 9 saat ya da daha fazla gerçek hayat kullanımı pil ömrü
  • Full HD ekranlı bir sistemde 30 dakikalık şarj ile 4 saat ya da daha fazla pil ömrü

Tabii ki üstte bahsettiğimiz 4 temel genel geçer maddenin detayları mevcut.

Öncelikle taşınabilir bilgisayarın, Intel işlemci ve çipseti taşıyan anakart dışında, Intel Wi-Fi 6 kablosuz çözümünü de barındırması gerekiyor. Ek olarak Thunderbolt 4.0 desteği, en az 720p web kamerası bulunması ve biyometrik herhangi bir güvenlik çözümünün de sistemde yer alması zorunlu.

8 GB’dan az olmayacak çift kanal RAM (iki farklı modül gerekli) ve en az 256 GB kapasiteli PCIe/NVME SSD’de platformun diğer zorunlulukları.

İlk bakışta bu programın son kullanıcılar için belirli bir faydaya sahip olduğunu söylemek mantıklı olur zira aslında yüksek performansa sahip bir dizüstü bilgisayarın genel geçer tanımını yapıyor.

Öte yandan aynı Centrino platformunda olduğu gibi bu daha ziyade bir satış ve pazarlama aracı.

Tüketici gözünde zaten olumlu olan marka imajını güçlendiren bu gibi pazarlama araçları geçmişe baktığımızda başarılı olmuş.

Ticari açıdansa Intel üreticiyi işlemci, çipset dışındaki bileşenler için de kendisine bağlayarak tamamlayıcı ürünlerle bir “bundle” şeklinde satış yapıyor ve böylelikle ciro hedeflerine koşuyor.

Hali hazırda zaten ürünlerinde veya standartlarda olan teknolojileri bu şekilde paketleyerek sunmak akıllıca.

AMD’nin maalesef yıllardır öğrenemediği veya pozisyonu yüzünden uygulamayamadığı bu taktiklerden ders çıkartması gerekiyor; belki Intel gibi bir platform ortaya koyamasa da işlemcilerini taşıyan dizüstülerin gerçek performansını sunabilmeleri için çift kanal bellek kullanım zorunluluğu ve minimum bir termal soğutma gereksinimi AMD’ye özellikle 4000 serisi mobil işlemcilerini taşıyan sistemlerde tüketici gözünde oldukça önemli geri dönüş sağlayabilirdi.

Intel EVO ile ilgili bir diğer önemli not platformun temelini 2019 yılında tanıtımı yapılan Project Athena’dan alması.

Project Athena: Anahtar Deneyim Endeksi ve Test Yöntemleri Tanıtım Videosu – KAYNAK: Intel

Project Athena, Intel’in geleceğin en gelişmiş dizüstü bilgisayar deneyimlerini ve form faktörlerini sunabilmesi için ortaya koyduğu bir kavramlar silsilesi.

2019’da temeli atılan proje, insanların dizüstü bilgisayarlarını nasıl kullandıklarına ilişkin Intel’in kendisine göre tanımını yaptığı “gerçek dünya araştırmalarından” elde ettiği KEI yani Türkçe olarak Anahtar Deneyim Endeksi’ne göre ürün geliştirme hedeflerini tanımlamasını kapsıyor.

Kendisine göre diyoruz zira Project Athena’nın kalbinde yer alan benchmark ve performans ölçümü yöntemleri ciddi tartışmaya yol açtı.

Rakibi AMD’nin 7 nm üretim teknolojisi ile üretilen Zen2 mimarisine sahip işlemcilerinin çeşitli benchmark ve uygulamalardaki büyük performans farkını, gerçek hayatı yansıtmayan testler kullanılmasına bağlayarak Project Athena kapsamında kendisi 15 farklı “gerçek hayat” testi içeren yeni bir test metodolojisi önerdi.

Bu kurguyu oluştururken açık konuşmak gerekirse çokta söz hakkı olduğunu düşünmediğimiz sayısı daha sonra artan 19 farklı üretici/markayı da yanına aldığı bir ortaklık oluşturdu.

Intel’in gerçek hayat kullanımını merkeze oturtan yaklaşımı ilk incelendiğinde aslında hakikaten sektörün ve son kullanıcıların ciddi şekilde ihtiyaç duyduğu ve üzerine çalışılması gereken bir alan olarak karşımıza çıkıyor.

Sentetik testlerle, benchmark’larla yapılan ölçümler, gündelik hayatta bilgisayarlarımızı nasıl kullandığımızı hakikaten yansıtmıyor ve satın alım kararımızı verirken de aslında faydası yerine zararı oluyor.

Özellikle Türkiye gibi teknoloji bakımdan dışa bağımlı bir ülkede kaynaklarımızı çok daha iyi kullanmamız gerekli; bu yüzden satın alma kararımızı alıp para harcarken çok daha akıllı olmalıyız.

Tüm bunlar bir yana Intel ise olaya kar amacı güden her ticari kuruluş gibi yaklaşmış: doğru ve iyi gözüküp liderlik yaparken aynı zamanda bu işten kendisine nasıl çıkar sağlayabileceğini kurgulamış.

Buradan yola çıkarak Intel, uzun yıllardır hemen hemen çoğu bilgisayarda kullanılan (geçmiş yıllardaki pazar payını da düşünerek) sürücü ve çeşitli yazılımlarla ilgili sistemlerden topladığı yüklü miktardaki verileri işleyerek en çok kullanılan uygulamaların bir listesini oluşturmuş.

Oluşturulan bu liste ile ilgili ilk dikkat çekici nokta gizlilik.

Zira Intel’in, aslında çoğu kullanıcının farkında olmadan onaylayarak geçtiği ya da ilgili işlevselliği kullanmak zorunda olduğundan onaylamak zorunda kaldığı kullanıcı sözleşmeleriyle az buz diyemeyeceğimiz milyonlarca kullanıcının bilgisayarlarından, hangi uygulamaların kurulu olduğu, kullanım alışkanlıkları gibi bir takım hassas olabilecek verileri topladığı gün yüzüne çıkmış oldu.

Açıkcası tartışması sadece belirli çevrelerde sıkışıp kalan bu konu, aslında gündemde daha geniş yankı bulmalıydı.

Sadece Intel özelinde değil tüm diğer üreticileri kapsayacak şekilde bir gizlilik tartışması ve araştırması eminiz ki tüm müşteriler için faydalı olacaktır.

İkinci dikkat çekici noktaysa üstte Intel’in 2019 3.çeyreğinde yaptığı bir sunuma ait slaytta gösterildiği üzere, sıralama ve bu sıralamanın nasıl Intel tarafından Project Athena kapsamında yorumlandığı.

Listedeki uygulamalar çoğu kullanıcı için hakikaten çok yaygın demirbaş uygulamalar olsa da, yeni bir donanımın performansını test etmek için ölçüt olarak kullanılması, tutarsız sentetik bir benchmark kullanmak kadar yersiz.

Üçüncü noktaysa Intel’in Project Athena kapsamında kullandığı bazı benchmarkların, örneğin Principled Technologies’e ait WebXPRT 3‘te olduğu gibi, bizzat kendisi tarafından maddi olarak destekleniyor oluşu.

Principled Technologies şirketi Intel tarafından uzun yıllardır çeşitli benchmark raporları yazması ve benchmarklar geliştirmesi için kullandığı özünde bir pazarlama şirketi.

Önümüzdeki günlerde Intel cephesinde özellikle Tiger Lake ile beraber gelen yapay zekay hızlandırma benchmarklarıyla Principled Technologies‘i daha çok duyacağımızı tahmin ediyoruz.

Yeni Intel Tiger Lake işlemciler, Project Athena 2.0 kapsamında 15 yerine 25 farklı benchmark test edilerek tasarımı ve performansı kurgulanmış.

Eğer Intel’in Tiger Lake kapsamındaki sunumlarda gösterdiği performans rakamlarını ve rakibi AMD ürünlerini nasıl test ettiğini, test metodolojilerini merak ediyorsanız Intel Benchmark sayfası linkine tıklayarak tüm çıplaklığıyla inceleyebilirsiniz.

Öte yandan bu linkteki Intel’in iddialar, yöntemler listesi de oldukça önemli – ama daha da önemli olan rakip ürünler için Intel Compiler’ın optimize edilmemiş olabileceği gibi bilgileri içeren dipnotlar.

Yeni Intel Logosu ve Markalama

Intel 11.nesil işlemcilerin lansmanıyla beraber Intel son dönemde rekabet, üretim kanadındanki başarısızlığı gibi nedenlerle eskiyen yüzünü tazelemek için gerçekleştirdiği logo değişikliğini de kamuoyu ile paylaştı.

Intel’in bugüne kadar ki üçüncü logosu olan bu yeni logo, Intel CMO’su Karen Walker’a göre markanın tutkulu 2030 planlarına paralel olarak basitleştirilmiş ve odaklanmış olan iş ve kültürel gelişimini yansıtıyor.

Beğenip beğenmemek tamamen sübjektif bir konu olduğu için bu konuda yorum yapmak pek mantıklı olmayacaktır.

Ama markanın zorlu geçen yıllardan sonra silkinmeye ve üzerindeki ataleti atarak başarılı olması, rekabeti daha da kızıştırması günün sonunda tüketiciye fayda sağlayacak bir olgu.

Bu arada değinmeden geçmeyelim; Intel’in mavisi bir yana son yıllarda pek çok teknoloji hatta teknoloji dışı firma mavinin tonlarını kullanmaya başladı.

Microsoft bile Windows 10 2004 sürümüyle beraber başladığı kurulu gelen uygulamaların yeni logo tasarımlarında bol miktarda mavi kullanıyor.

KAYNAK: www.intel.com/